Ben miyim, Yoksa Kodlanmış Bir Eylem Miyim?
“Bu gerçekten benim düşüncem mi?” diye sorduğun an başlar uyanış.” Bana her zaman başkasının düşüncelerinde takılı kalmak ürkütücü gelmiştir. Sanki içime başka bir varlık girmiş gibi…

“Bu gerçekten benim düşüncem mi?” diye sorduğun an başlar uyanış.”
Bana her zaman başkasının düşüncelerinde takılı kalmak ürkütücü gelmiştir.
Sanki içime başka bir varlık girmiş gibi…
Benim gibi konuşan, benim gibi düşünen ama benden olmayan bir şey.
Kendi adıma konuşan ama özümden gelmeyen bir ses.
İşte egregorlarla tanışmam böyle oldu.
İlk başta “benim fikrim” sandığım düşünceler zamanla içimi kemirmeye başladı.
Her şey normaldi, hatta başarılıydım belki…
Ama içimde bir boşluk vardı.
Ve bu boşluk, benim olmayanla yaşamanın yankısıydı.
______________
Kısaca söylemek gerekirse:
Egregor, birçok insanın aynı inancı, duyguyu veya düşünceyi uzun süre boyunca tekrar etmesiyle oluşan kolektif bir enerji varlığıdır.
Onlar görünmezdir ama seni yönetir.
Farkında olmadan içine karışır, düşüncelerine sızar, duygularına hükmeder.
Ve sen…
Zamanla onların sesiyle yaşamaya başlarsın.
Sanki senmişsin gibi.
Ama değilsindir.
______________
Hayatın içinde sıkça duyduğumuz, hatta içselleştirdiğimiz pek çok düşünce bir egregordan ibarettir.
Bazı örnekler:
– “Ben kimim ki?”
– “Durursam geri kalırım.”
– “Kadın dediğin şöyle olmalı.”
– “Gerçek aşk acı getirir.”
– “Ben anne oldum, artık hayal kuramam.”
– “Başarılı olmak için sürekli üretmeliyim.”
– “Beni kıskanıyorlar.”
– “Bu yaştan sonra olmaz.”
– “Kendimi affedemem.”
Bu cümlelerin ortak noktası ne biliyor musun?
Hepsi bir kolektif yük, hepsi bir sistemin dayattığı ses, hepsi bir özden uzaklaştırma yöntemi.
______________
Bir kadın, ilişkide hep acı çekmeyi aşk sanabilir.
Çünkü ona küçük yaşta şu kod yüklenmiştir:
“Aşk fedakârlıktır. Aşk sınanır.”
Bir adam, kendini hep başarının peşinde koşarken bulabilir.
Çünkü içinden bir ses durmaksızın tekrar eder:
“Yeterli olmak için hep üretmelisin. Hep güçlü görünmelisin. Hep başarmalısın.”
Ve bu şekilde yaşarken sen:
– dinlenmeyi unutursun,
– kalbini susturursun,
– iç sesini bastırırsın,
– hatta kendin olmaktan uzaklaşırsın.
Bir bakmışsın...
Sadece görevlerini yerine getiren bir "başarı modeli" olmuşsun.
Gülümseyen ama içi boş, seven gibi yapan ama sevmeyen biri...
______________
Egregorlar kendimizle aramıza duvarlar örer.
Öylesine baskındırlar ki, iç sesimiz o kalabalıkta kaybolur.
Bir sürü kişinin bağırtısı gibi düşünebilirsin onları.
Ama o sesin içinde sen yoksundur.
Ve böylece:
– İçindeki çocuk susar.
– Hayallerin küser.
– Merakın solar.
– Ve kalbinin sesi kısılır.
Mekanikleşmiş bir hayata geçersin.
Hayret etmeyen, heyecan duymayan, günü görev gibi yaşayan…
Başarılısındır belki, ama dolu değilsindir.
______________
Bir gün gelir…
Bir şey uyanır içinde.
Küçük ama güçlü bir ses:
“Bu gerçekten benim düşüncem mi?”
“Bu his bana mı ait?”
“Bu hayatı ben mi seçtim?”
İşte o anda, bir egregor çözülmeye başlar.
Çünkü onun en büyük gücü fark edilmemesindedir.
Sen görmeye başladığında; o seni tutamaz.
Bazen en büyük dönüşüm;
– yeni bir şey eklemek değil,
– sana ait olmayanı bırakmak olur.
______________
Kendimize dönebilmek için bazen sesimizi değil, sessizliğimizi duymamız gerekir.
Kimliğimizi korumak için değil, özümüzü hatırlamak için…
Bugün sadece sessizce elini kalbine koy.
Ve sor:
“Bu ses, gerçekten bana mı ait?”
İşte cevap o sessizlikten doğar.
Ve o sessizlik, öz benliğinin nefesidir.
What's Your Reaction?






