Delilikle Dâhilik Arasında: Bir Toplumun Akıl Tutulması

“Akıllı köprü arayana kadar deli dereyi geçer” derler. Akıl, mantığın ve sağduyunun rehberliğinde çözümler ararken; delilik, gözü karartıp sınırları zorlayan bir cesaretle hareket eder. Tarih, bu cesaretin bazen kahramanlık, bazen de felaketle sonuçlandığını defalarca göstermiştir. Zira tarih, aklı rehber edinenlerin değil, çoğunlukla deliliğin sınırlarında gezinenlerin eseridir. Ancak bu delilik, dâhilikle kesiştiğinde dünyayı değiştirebilir; aksi halde, toplumları karanlığa sürükler.

Jun 4, 2025 - 06:59
Delilikle Dâhilik Arasında: Bir Toplumun Akıl Tutulması
           
               

“Akıllı köprü arayana kadar deli dereyi geçer” derler. Akıl, mantığın ve sağduyunun rehberliğinde çözümler ararken; delilik, gözü karartıp sınırları zorlayan bir cesaretle hareket eder. Tarih, bu cesaretin bazen kahramanlık, bazen de felaketle sonuçlandığını defalarca göstermiştir. Zira tarih, aklı rehber edinenlerin değil, çoğunlukla deliliğin sınırlarında gezinenlerin eseridir. Ancak bu delilik, dâhilikle kesiştiğinde dünyayı değiştirebilir; aksi halde, toplumları karanlığa sürükler.

Bugün, toplum olarak bir akıl tutulmasıyla karşı karşıyayız. Öyle bir paradoksun içindeyiz ki, delilere dahi muamelesi yapar hale geldik. Yönetimdeki beceriksizlik, niteliksizlik ve pervasızlık o kadar ileri bir boyuta ulaştı ki, artık doğru ile yanlışı, hakikat ile yalanı ayırt edemez hale geldik. Ya da daha kötüsü, doğru tercihi yapabilecek iradeden yoksun bırakıldık. Seçeneklerimiz, dâhilikle delilik arasındaki o ince çizgide salınıyor; bir yanda umut, diğer yanda kaos.

Yönetimdeki Pervasızlık: Bir Meydan Okuma

Mevcut hükümet ve onun sorumsuz ortakları, yönetimde öyle bir pervasızlık sergiliyor ki, bu tavır artık bir meydan okumaya dönüşmüş durumda. Meclis kürsüsü, halkın temsilcilerinin hesap verdiği, toplumu bilgilendirdiği kutsal bir makam olmaktan çıkmış; adeta bir kibir ve cüret sahnesine dönmüş. Bir vekilin, halkın seçtiği bir temsilcinin, “Ben hür ve özgürüm, size hesap mı vereceğim?” deme cüretini göstermesi, bu makamın ruhuna ve sorumluluğuna ne kadar yabancılaştığımızın açık bir göstergesidir. Bu sözler, sadece bir kişinin değil, bir sistemin çürümesinin ifadesidir.

Dahası, bir başka vekilin, uluslararası hukuku ve diplomasiyi hiçe sayarak, Ercan Havalimanı’nı Türkiye’nin bir havaalanı gibi gösterip uluslararası uçuşlara açılabileceği gibi ütopik fikirlerle halkı kandırmaya çalışması, cehaletin ve popülizmin ne denli tehlikeli bir boyuta ulaştığını gözler önüne seriyor. Bu tür söylemler, sadece bilgisizlik değil, aynı zamanda halkın aklıyla alay etme cüretidir. Soruyoruz: Bu, kimin mutabakatı? Kimin çıkarları için bu ucube icraatlar?

Kurumların Çöküşü, Toplumun Sessizliği

Toplum olarak, bir yönetim krizinin pençesindeyiz. Polis teşkilatı personel eksikliğinden kan ağlarken, okullar öğretmen yokluğundan işlevsizleşiyor. Devlet daireleri, niteliksiz kadrolar ve kötü yönetim yüzünden çökme tehlikesiyle karşı karşıya. Okullar, hastaneler, kamu binaları fiziksel olarak da dökülüyor; ama paşalarımız ne yapıyor? Bahis salonlarını neredeyse okul sınırlarının içine taşıyacak kadar ileri gidiyorlar! Eğitim, güvenlik, sağlık gibi temel hizmetler çökerken, yöneticilerimizin önceliği, toplumun ahlaki ve manevi çöküşünü hızlandıracak kararlar almak. Bu, bir yönetim değil, bir yıkım politikasıdır.

Bu tablo karşısında toplumun sessizliği ise bir başka trajedi. Ömer Hayyam’ın asırlar öncesinden yankılanan dizeleri, bugünü ne kadar da iyi tarif ediyor:

Celladına âşık olmuşsa bir millet,  
İster ezan, ister çan dinlet.  
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,  
Müstehaktır ona her türlü zillet.

Bu dizeler, bir toplumun kendi celladına boyun eğmesinin, sessiz kalarak her türlü zulmü hak eder hale gelmesinin acı bir özetidir. Peki, biz bu kadar mı çaresiziz? Bu kadar mı teslim olmuş durumdayız?

Artık yeter! Bu tuzu kuru vekiller, bu koltuk sevdalısı yöneticiler, bu makam için biat eden müritler, son çırpınışlarınızı yaşıyorsunuz. Toplumun sabrı tükeniyor. Akıl tutulmasından uyanışa geçme vakti geldi. Delilikle dâhilik arasındaki o ince çizgide, artık dâhiliği seçme zamanı. Bu, birilerinin çılgın cesaretiyle değil, hepimizin ortak aklıyla mümkün olacak.

Toplum olarak, bu çürümüş düzeni sorgulamalı, hesap sormalı ve değişimi talep etmeliyiz. Eğitimde, sağlıkta, adalette, güvenlikte hak ettiğimiz standartları yeniden inşa etmeliyiz. Bu, bir avuç yöneticinin değil, bir milletin iradesiyle mümkün. Unutmayalım: Tarih, delilerin eseridir; ama o deliler, halkın uyanışıyla yön bulur.

Gelin, bu akıl tutulmasını bir uyanışa çevirelim. Gelin, delilikle dâhilik arasındaki o ince çizgide, aklı ve vicdanı seçelim. Çünkü bir toplum, ancak kendi iradesiyle ayağa kalkar.

What's Your Reaction?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow