Gözlerin Mucizesi
Bugün minik bir hikâyeyle başlamak istiyorum.

Bugün minik bir hikâyeyle başlamak istiyorum.
Eski çağlarda bilgeler, toplumda saygı gören ve ileri bir bilinç yaratan mercilerdi. Kişiler, takıldıkları konularda bilgelere danışır, fikir alır ve onların yönlendirmelerini önemserdi. Bir nevi bilgeler, kişilerin yollarını aydınlatan birer ışıktı. İnsanlar, hayatın sırlarını anlamak için onların kapısını çalar, derin sorularına cevap ararlardı.
Zamanın birinde, bu bilgelikten nasibini almak isteyen genç bir adam, uzak bir köyde yaşayan yaşlı bir bilgeyi duymuştu. Söylenenlere göre bu bilge, dünyayı bambaşka gözlerle görmeyi biliyordu.
Bir gün, içindeki bitmeyen huzursuzlukla bu bilgenin yanına gitmeye karar verdi. Hayat ona adil gelmiyor, etrafındaki her şeyde bir eksiklik görüyordu. İnsanların bencilliği, dünyanın düzensizliği, kendi yetersizlikleri… Ne tarafa baksa kusurlar görüyordu.
Bilgenin yanına vardığında, ona içini döktü:
"Bilge kişi, neden gözlerim hep eksiklikleri görüyor? Neden mutluluğu bulamıyorum?"
Bilge, gülümseyerek ona bir görev verdi:
"Şehre git ve yalnızca kusurları görmeye çalış. Sonra bana geri dön."
Genç adam, şehre gidip bir gün boyunca sadece kusurlara odaklandı. Çatlak duvarlar, kavgalı insanlar, solmuş çiçekler… Şehrin her köşesi ona eksikliklerle dolu görünüyordu. Akşam olunca bilgenin yanına geri döndü.
"Bilge kişi, sen haklıydın! Şehir kusurlarla dolu! İnsanlar kaba, yollar bozuk, çiçekler solmuş. Gözümün gördüğü her şey eksikti."
Bilge hafifçe başını sallayarak cevap verdi:
"Güzel. Şimdi aynı şehre tekrar git. Ama bu kez sadece güzellikleri görmeye çalış."
Genç adam tekrar yola koyuldu. Ama bu kez farklı bir gözle bakmaya çalıştı. Şehrin içinde insanlara yardım edenleri, gülümseyen yüzleri, rengârenk çiçekleri fark etti. Güneşin sıcaklığını hissetti, kuşların şarkısını duydu. Akşam olunca tekrar bilgenin yanına döndü.
"Bilge kişi… Bugün şehirde bambaşka bir şey gördüm. İlk gün her şey kusurluydu ama bugün güzellikler içindeydi. Oysa şehir aynı şehirdi. Değişen tek şey benim bakış açımdı."
Bilge, gözleriyle ona bir şey anlatır gibi baktı ve dedi:
"İşte şimdi idrak ettin. Ne gördüğünü sen seçersin. Ve neyi görürsen, onu büyütürsün. Hayat hem iyiyi hem kötüyü içinde barındırır, çünkü dualitenin doğası budur. Ama asıl soru şu: Sen hangisini besleyeceksin?"
Gözlerin Seçimi
Bu hikâyede bahsedildiği üzere hayat, içinde hem iyiyi hem de kötüyü barındırır. Fakat gözlerimizin gördüğü şey, kalbimizin ve zihnimizin seçimiyle şekillenir. Eğer sadece eksikliklere odaklanırsak, sevgimizi de eksik bırakmış oluruz. Partnerimizi, çocuklarımızı, hayatı—kusurlarıyla kabul etmek, aslında gerçek sevgiyle büyütmektir.
Elbette kırmızı çizgilerimiz olacak. Ancak, bulunduğumuz yeri güzelleştiren adımlar atacağız. Sürekli söylenmek ya da eleştirmek hiçbir şeyi değiştirmez. Vakit, adım atma; değişme ve değişmeyeni kabul etme vaktidir.
Çocukların sağlığı, başarısı ve mutluluğu için her şeyi yaptığımızı sanıyoruz ya hani… Birinci sırada yapılması gereken, ebeveynlerin de birbirlerine sevgiyi ve şefkati vermesidir. Ancak partnerin kusurlarına odaklanmak, sevgiyi değil, sevgisizliği besler. Ve unutmayalım ki bir çocuk en çok sevgiyle büyür, kusurlarla değil.
Ben de gözlerimi kusurlara odaklamaktan vazgeçip hayatın içindeki güzelliklere bakmaya karar verdim. Bunu yapmaya küçük detaylarla başladım: bir tebessüm, sıcak bir dokunuş, bir teşekkür… Sonra fark ettim ki baktığım her şey değişiyordu. Çünkü insan neyi beslerse, onu büyütür.
Kusurlara odaklanmak bana daha fazla huzursuzluk, daha fazla eksiklik hissettiriyordu. En önemlisi ise, güzelliklere kör hale geliyordum. Bu çok acı verici değil mi? Oysa güzellikleri görmeye başladığımda içimde bir şeyler değişti. Daha önce görmezden geldiğim küçük ama değerli anlar gözümde büyümeye başladı. Sabah güneşinin odama süzülüşü, küçük bir gülümseme, sevdiğim birinin söylediği anlamlı bir söz… Tüm bunlar hep vardı ama ben onlara gözlerimi kapatmıştım.
Zamanla fark ettim ki bu sadece benim ruh hâlimi değiştirmekle kalmadı, çevremdeki insanlarla olan ilişkilerim de dönüşmeye başladı. Eleştirinin, eksiklerin ve kusurların yerine; anlayışı, sevgiyi ve şükranı koydukça, aramızdaki bağ güçlendi. İnsanların hatalarını görmek yerine, onların iyi yönlerini besledikçe daha derin ve gerçek bir sevgi oluştu.
Galiba insan, kusurlarla sevmeyi öğreniyor. Nasıl ki birini siyah saçlı diye sevmemezlik yapmıyorsak, sadece tanıyorsak fiziksel görünüşüne bakarak… Davranış yönergelerimizi bıraktığımızda, o davranışın yalnızca ona ait olduğunu fark ettiğimizde, bir yanımız özgürleşirken bir yanımız da sevmeye başlıyor.
Hayat, görmek istediğimiz şeylerle şekillenir. Sevgiyi mi büyüteceğim, yoksa eksiklikleri mi? Güzellikleri mi besleyeceğim, yoksa kusurları mı? Artık biliyorum ki gözlerimi nereye çevirirsem, hayatım da o yöne akacak.
Ben, sevgiyi beslemeyi seçiyorum. Çünkü her şey, bakışımla başlıyor.
Peki, sen hangisini besleyeceksin?
What's Your Reaction?






