Kontrolden Çıkan Siyaset: KKTC’nin Sessiz Çığlığı
Dünya, sadece iklim ve ekonomi krizleriyle değil, asıl kontrolden çıkmış bir siyasetle sarsılıyor. Siyasi krizler, ülkeleri beklenmedik önlemler almaya zorlarken, savaş tehdidi gölgesinde yaşayan coğrafyalar daha da kırılgan hale geliyor. Tam da bu kaosun ortasında, KKTC gibi, dünya tarafından çoğu zaman görmezden gelinen bir toplumun sessiz çığlıkları yankılanıyor.

Dünya, sadece iklim ve ekonomi krizleriyle değil, asıl kontrolden çıkmış bir siyasetle sarsılıyor. Siyasi krizler, ülkeleri beklenmedik önlemler almaya zorlarken, savaş tehdidi gölgesinde yaşayan coğrafyalar daha da kırılgan hale geliyor. Tam da bu kaosun ortasında, KKTC gibi, dünya tarafından çoğu zaman görmezden gelinen bir toplumun sessiz çığlıkları yankılanıyor. Yıllardır hukuksuzluklara, tutulmayan sözlere ve yok sayılmaya rağmen ayakta kalmaya çalışan bu toplumun mücadelesi, ne yazık ki boşlukta kayboluyor.
Ortadoğu’daki gerilimler, örneğin İran-İsrail çatışması, bölgedeki dengeleri altüst ederken, KKTC bu kaosun tam ortasında bir başka mücadele veriyor. İsrailli sığınmacılar Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne kaçarken, KKTC’de yatırım yapan Yahudiler Rum Yönetimi tarafından hedef alınıyor. Rum Yönetimi’nin, KKTC sınırlarında inşaat sektörüne yatırım yapanlara karşı başlattığı “insan avı”, zaten ekonomik buhranla boğuşan bu küçük coğrafyada inşaat sektörünü durma noktasına getirdi. Bu durum, diğer sektörlerin de nefessiz kalmasına yol açtı.
Siyasilerin öngörüsüzlüğü ve alternatif bir yol haritası sunamaması, zaten zar zor ayakta duran sektörleri tamamen bitirdi. Yaz sezonu gelmesine rağmen sokaklarda yaprak kımıldamıyor. Ne yerli turist var, ne yurtdışından gelen, ne de Güney’den günübirlik alışveriş için gelenler. Sokaklar, Pakistan, Bangladeş ve Afrikalı göçmenlere kalmış durumda. Eğer bu bir abartı gibi geliyorsa, sizi bir pazar günü Glapsides Plajı’na davet ediyorum; gerçekle yüzleşin.
KKTC, şu an neresinden tutsanız elinizde kalacak bir hassasiyetle karşı karşıya. Bunun sebebi, siyasetin artık tamamen işlevsiz hale gelmesi. Ölen siyasetin yerini, siyasilerin vurdumduymazlığı ve yarattığı boşluk doldurdu. Değerli devlet arazileri ve makamlar, pervasızca peşkeş çekiliyor. Balık baştan kokar misali, devletin her kademesi itibarsızlaştırılmış, alışılmış çaresizlik yüzünden icraat üretemez hale getirilmiş. Hükümet ise bu durumu sorun olarak görmemeye devam ediyor.
Usulsüzlük ve peşkeş kültürü artık ayyuka çıkmış durumda. Meclisteki vekiller, usulsüzlükleri adeta körün gözüne sokarcasına alenen yapıyor. Sorun, sadece arazilerin usulsüz dağıtılması değil; bu pervasızlığın bu kadar rahat yapılabilmesi.
Daha da vahimi, memlekete aidiyet hissetmeyen bir toplum yaratılıyor. Oy devşirmek uğruna, bu topraklardan başka gidecek yeri olmayanlar isyan noktasına itiliyor. Bazı siyasi figürler, sadece kişisel çıkarlarını zenginleştirmek için toplumda kutuplaşmayı bile isteye körüklüyor. Onları anlarım; ne de olsa başka vatanları, baba ocakları var. Peki ya sen, Kıbrıslı?
İsyanını, karanlık kuyulara çekilmeni, topraklarının ve kaynaklarının kim olduğu belirsiz kişilere peşkeş çekilmesini anlayabilirim. Ama unutma: Mühür kimdeyse, Süleyman odur. Yarattığın bu Süleyman’dan kurtulmanın tek yolu, verdiğin mührü geri almaktır. Sandık orada, mühür orada. Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin.
Sofranda bal varsa, Bağdat’tan atlı gelir.
Tezgâhın sağlamsa, ipekler katlı gelir.
Ateş düştüğü yeri yakar demişler;
Ölü senin evinde değilse, helvası tatlı gelir.
Mesele bu: Topraklar için ölen de senden, güneyden göçmen olarak gelen de senden, gurbete kaçan evlat da senden, işsiz kalan, çaresiz bırakılan da senden. Hak etmediğin bir kaderi yaşayan sensin. Ölü senin evinde olduğu için, helvası onlara tatlı geliyor. Kıbrıslı, şimdi sıra sende: Mührünü geri al, sesini duyur!
What's Your Reaction?






