Anneler ve Kızları

Doğduğumuzda tüm ihtiyaçlarımızı karşılayan, o kutsal, muhteşem, her şeyi bilen annelerimiz… Biz ise hayatın başında bir şeyler yapmaya çalışan, hep bir onay bekleyen, bir tarafımızın onlarda kalmasını isteyen çocuklar. Sanki bir gülseler, "Bravo" deseler tüm dünya güzelleşecek. Ama demezler, değil mi? Biz hep yolun başındaki kadınlarız, onlar ise yolun sonundakiler. Değişen zaman, değişen değerler; bunların hiçbir önemi yok. Onlar hep en doğruyu yaptılar. Anneler; kimisi güçlü, kimisi hayatla başa çıkmayı bilmeyen, kimisi mutsuz... Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Her biriniz kendi annenizi düşünün ve şu soruları sorun kendinize:
Anneniz sizi ne kadar onaylıyor? Başarılı buluyor mu? Güzel buluyor mu? Yeterli bir kadın olduğunuzu düşünüyor mu? Sizi tamamen onaylıyor mu? Eğer "Evet" cevabını veriyorsanız, şanslı gruptasınız.
Ben o şanslı grupta değildim. Yıllarca kendimi sorunlu biri sandım. Kötü bir evlat olduğuma inandım. Annemse acılar çekmiş, benim için fedakârlıklar yapmış bir kadındı. Severdi, çok severdi. Bu daha da kötüydü çünkü hep suçluydum. Hep ben suçluydum. Onun sevgisine layık olmaya çalışıyordum ama bir türlü olamıyordu. Ona benzemiyordum. Onun seçtiklerini seçmiyor, farklı bir yaşam istiyordum ve bu beni kötü yapıyordu. İşin kötüsü, ben de buna inanıyordum. Annemin beni sevgisinden mahrum bırakma cezasını yerinde buluyor, bu sürenin geçmesi için sabırsızlanıyordum. Bu cezalar beni çok ama çok üzüyor, annem de bu yolu kullanıyordu. Hâlâ da öyledir. Yaşamın büyük bir kısmında bana seçimlerimden dolayı hep küser. Böyle olunca da geçireceğin keyifli zamanlar azalıyor elbette. Yargılanmak, suçlanmak hiç kimse için güzel değil. Anneler kızlarını düzeltmek için çaba harcar, kızlar da annelerini. Bu çoğu zaman bir çatışma enerjisine dönüşür. Fakat büyük bir bağ olduğu için arada öyle vazgeçemeyiz hani. Bir tarafımız onları hep çok sever, sevecek de... Derdim sadece o içimizde eksik olan onaylanma duygusundan özgürleşmek.
Kendimden yola çıkarak açıklayacağım, ne demek istiyorum. Şimdi benim annem üzerinden gidersek; benimki mükemmeliyetçi bir kadın. Bu da onu çok güçlü yapıyor. En dürüst, en çalışkan, en becerikli vs. Bense, siz düşünün artık... Hâlâ onun yaptığı işin onda birini yapamam. Yapmalı mıyım? Bence hayır. Çünkü onun yaptıkları, onun zamanı için kıymetliydi. Şimdiki zamanda her şey farklı yaşanıyor. Kendini feda etmen gerekmiyor. Mutlaka senin de mutlu olacağın bir formül bulabiliyorsun. Hayatın kendisi esnek çünkü. Katı olan biziz. Sert olan, acımasız olan, kötü olan biziz. Bu, hiçbir zaman ihtiyacım olan onayı alamayacağım demek. İçimde koca bir boşluk... Dolanıp duracağım, bana ne olduğunu tam da anlayamadan. Anneler bu nedenle çok ama çok önemli. İlk durağımız. Sizler de anneyseniz, lütfen kızlarınıza notlarınız bol olsun. Bizimkinin notu kıt. Bu hep beni yaraladı maalesef. Belki de iyi oldu, kişisel gelişim alanında çalışmak durumunda kaldım. En çok kendim için... İnsan ne kadar travması olursa, iyileşmenin peşine o kadar düşüyor. Şimdi bir annelerle yüzleşelim bakalım. Annelerimiz sevmeyi bilmiyor olabilir. Bazen sadece bunu kabul ettiğinizde kocaman bir şey değişip dönüşüyor. Annelerimiz narsist olabilir. Kendi acılarını sürekli gösteriyor, bizi çaresiz bırakıyor olabilir. Eşine olan öfkesini size aktararak size taşıtıyor olabilir. Bir bakın bakalım. Elbette onları çok sevmeye devam edeceğiz. Bütünü görmek bizi sadece özgürleştirecektir.
Velhasıl, gelelim benim anneme... Onu elbet çok ama çok seviyorum. Bununla birlikte kendimi de seviyorum, onaylıyorum, takdir ediyorum. Bunu yapabildiğinde insan, çok da takılmıyor tek tek olaylara. İçinde koca bir öfkeyle oturmuyor. "Evet," diyorsun, "Benim annem beni görmedi, göremeyecek. Kendisi o kadar görülmedi ki." O orada kalacak. Bunu yapmadığında ne oluyor? Alamadıklarının peşine düşüyorsun. Onaylanmadı mı? Hep en zor deneyimlere atıyorsun kendini; en zoru başarırsan onaylanırsın belki. Sevgilin seni onaylamalı, öyle fedakâr oluyorsun ki ya da öyle çok seviyorsun ki, onaylamalı seni. Ya da en güzel sen olacaksın, en yıldız. Veyahut çalışıyorsan en zor projeleri sen yapacaksın. Üstelik para istemeden, yeter ki o imkânsızı başardı desin birileri. İnsan, içinde eksik olanı hep başka yerlerden almaya çalışır. Eğer yeterince sevilmediysen ve dışarıda kalıyorsan hep çemberin... Hep çok sevilmek isteyeceksin. Olağanüstü şeyler yapacaksın partnerine veya insanlara, seni çok sevsinler diye. Sevdiklerinde ise kaçıp gideceksin. İşte anneden özgürleşmek, hele de bir kadın için, tüm bunlardan ve daha nelerden özgürleşmek demek olacak.
Haydi, kendinize acımayı bırakın. Kendinize acımıyorsanız, annenize acımayı bırakın. Bırakın anneniz kendi yaşamının sorumluluğunu alsın. Yaşadığı her şeyi olanaklar ölçüsünde o seçti. Siz de öyle yapıyorsunuz. Olanaklarınız ölçüsünde seçimler yapıyor ve sonuçlarını yaşıyorsunuz, her birimiz gibi. Her şeyden önemlisi, siz çok kıymetlisiniz. Bir baksanıza başardıklarınıza... O tüm zorluklara karşın durduğunuz yere bir bakın. Unutmayın, her seçim o zamana aittir. Bizi geleceğe taşır. Bu, annelerimiz için de geçerli. Bu nedenle geleceğinizi hiç kimseye bırakmayın. Seçimlerinizi kendinizi merkeze koyarak ama çatışma enerjisine girmeden, yumuşacık bir biçimde yapın. Ne kadar farkında olursanız, hayat yolu o kadar kolay ve doğru inşa oluyor. Haydi, şimdi tüm yapmak istediklerinizi bir hayal edin ve sizi olmak istediğiniz yere doğru taşıyacak, yaklaştıracak her ne varsa onları yaşamınıza davet edin. Mucizeleri fark etmeniz dileğiyle...
What's Your Reaction?






