Dünyaya bir aynadan bakıp kendine el uzatmak

Oct 20, 2024 - 05:02
Dünyaya bir aynadan bakıp kendine el uzatmak
 
 

“Siz hiç gökyüzünü dört köşe gördünüz mü?” Bu metafor bir yerden kalmış aklımda, nereden kaldı bilmiyorum. Evet, kimler görür gökyüzünü dört köşe ya da nereden dört köşe görünür gökyüzü? Bu soruyu havada bırakarak yazıya başlayacağım.Peki, aynadan gözler nasıl görünür? Gözünüzün göz bebeğinden ta içeriye hiç baktınız mı? Gözlerden bakıp gördüğünüz yüzler hangisi? İçinizdeki iyiliği ya da kötülüğü göz bebeklerinizden gördünüz mü? Korktunuz mu kendinizden? Hani iyiliğe güzellemeler düzdüğümüz, kötülüğü yerin altına gömdüğümüz bu dünyada, mesela kendi yaptığınız kötülüğü görebiliyor musunuz göz bebeklerinizden? Ya da komşunuza yaptığınız kötülüğü? Vicdanınıza uydurduğunuz yalanları göz bebeklerinizden görebiliyor musunuz? Hatırlamak istemediğiniz, utandığınız şeyler yok mu geçmişinizden? İşte öyle derine bakmaktan bahsediyorum, göz bebeklerinizden.Aynada gördüğün siluet kim? Belki de ona çok yabancısın. Belki de tanımaya çalışıyorsun. Bir bakmak gerek aynalardan içeriye, ta kalbine doğru. Küsmüş müsün kendinle, yoksa barışık mısın? Kimlerin yüklerini sırtında taşıyorsun acaba? Kendinle ilgili nelere inanıyor, yaşadığın kederli günlerin hesabını kime soruyorsun? Tüm bu soruları cevaplamadan önce... Yıllar önceydi, şöyle 20 yılı aşkın bir zaman önce. Bir aile dizilimi toplantısındaydım. Öyle ketum bir kadınım ki, zannediyorum yaşadığım sorunlar yalnızca bana özgü. Mesela, sadece benim babamla aram kötü, sadece benim annem böyle zavallı. Yani o vakitlerde öyle sanıyordum: Annem zavallı, babam zalim, kendim ise dünyayı değiştirecek güçte. Zannediyordum ki, iyiler çok kalabalık olursa dünyayı kötülükten kurtarır ve iyi bir yer yapabilirim. Bu katılıkta ve ketumlukta yolum bir aile dizilimine düştü. Kalabalıktık. Dizilimler yapılıyordu. İnsanlar ağlıyordu, utanmıyorlardı anlatmaktan. Bu tip insanlarla ilk kez yolum kesişti; aynada gözlerinin ta içine bakan insanlardı bunlar. İlk başta onlardan korkmuştum. Yaşları başları var hani, anlatıyorlar ne var ne yok yaşadıkları. Ağlıyorlar, utanmıyorlar. Garip gelmişti. O vakitler, aynaya ta göz bebeğime doğru baktığımda içimdeki o korkak kadını gördüm. Baktıkça önce korkum geçti, sonrası harika bir macera beni bugüne kadar getirdi. Şimdi de bu yazımın içinden bana bakıyor.Kişinin kendisini tanıma yolculuğu, sırtındaki küfelerinden kurtulması, sırtındaki ağrıların geçmesi, direksiyona geçmesi, yaptığı seçimlerin sorumluluğunu alması her şeyi değiştiriyor. Göz bebeklerimden içeri baktığımda görmüş olduğum yaralı, üzgün, yaslı, öfkeli ve korkak kadının kalbi iyileşti. İyileştikçe özgürleşti, özgürleştikçe güzellikleri ve iyilikleri görmeye başladı. Her şeyden önemlisi, kendini sevmeye başladı. İnanın ki, her şey kendini sevmekle başlıyor. Mutluluğun kapısı mükemmellikle değil, kendini sevmekle açılıyor.Okullarda ders olarak "kendini sevme sanatı" olsa yeri var hani. O kadar bilmiyoruz, yabancıyız ki kendimize. Zannetmelerle dolu kalbimiz. Zannediyoruz ki başarı belgelerini alınca başarılı olacağız. Ya da çok iyi İngilizce konuşunca mutlu olacağız. Okul bitince, bir iş bulunca, evlenince, çocuk yapınca, sonra çocuk okula gidince, başarılı olunca, sınavların hepsini başarıyla kazanınca, o çocuk okulu bitirince vs… Böyle ertelenmiş bir mutluluk senaryosu içinde yaşayıp gidiyoruz. Şimdide ne var? Peki, kutumu açıyorum diyen kimse yok.Şimdi aynadan göz bebeklerine bakıp kendine el uzatma zamanı. Bırakın kötülük her yerde kol gezsin. Sen kendinin elini tuttuğunda elbet dünya da değişir. Sevdiğin ve sevmediğin her şey değişir. Değer verdiğin şeyler değişmeye başladığında, öğrendiklerinin dışına çıktığında, başka başka pencerelerde gezip hepsinden hayata ve kendine bakmaya başladığında bambaşka bir yer olur dünya. Sevginin kalpleri ele geçirmesini, korkuları ve kaygıları eritmesini diliyorum. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey. O insan kendiniz olsun.

What's Your Reaction?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow