Bolluk Algısı Üzerine
Bolluk algısı, kendine sunduklarınla ilgili bir durumdur. Bu konu, birçok açıdan kafamızın karıştığı bir mesele. Her yerde, “İmgelemeler yaparak zengin olabilirsiniz” diyen videolar ve yazılar görüyorum. Evet, hemen yakalanıyoruz böyle söylemlere; çünkü imgelemek çok kolay geliyor. “Kaç lira kazanmak istiyorsun? Her gün on dakika boyunca hayal et. Özellikle uyumadan önce imgele; başarılı bir biçimde yaparsan yaratım gerçekleşir” gibi öneriler sık sık karşımıza çıkıyor. Bu tür bilgiler, bizi egomuzdan yakalıyor. “Yapsak ne kaybederiz ki?” diye düşünüyoruz. Kolay bir şey gibi görünüyor: İmgele ve gitsin! Ancak, bu elbette böyle olmuyor. Biraz bu konuda kafa yoralım. Bildiğim kadarını sizlerle paylaşayım, bakalım neler değişecek. Bu yazıyı okuyanların yaşamına mucizelerin benimle birlikte akmasını diliyorum.
Bolluğu hayatımıza nasıl çekeriz?
Bunu bir imgeleme üzerinden anlatmak istiyorum; belki daha açıklayıcı olur ve algılarımıza dışarıdan bakmamızı sağlar. Şimdi hayal gücünüzü kullanarak, ilkel hâlinizle, belki bir kabilede yaşarken, ormanın derinliklerinde olduğunuzu düşünün. Kendinizle buluşmanızı istiyorum. Bakın bakalım, avcı mısınız, toplayıcı mı? Orada neler oluyor? Ekonomi nasıl dönüyor?
Doğada her şey bol olmasına rağmen, paylaşımlar nasıl gerçekleşiyor? Her şey adil mi? Belki bazı avcılar risk alıp kimsenin gitmediği yerlere gidiyor, kimisi kaybediyor, av oluyor. Kimisi ise büyük bir ganimetle dönüyor. Bazıları ittifak kurarak daha iyi meyveler topluyor, sonra bunları paylaşıyor. Kimileri ise başkalarının avladığı ya da topladığı yiyeceklere çöküyor, çalıyor. Kimileri bu duruma bakarak, zenginliğin adil bir şey olmadığını düşünüyor. Bazıları ise, zenginliğin ancak bu şekilde elde edileceğine inanıyor.
Kimileri, keşfe çıkan avcıları izleyerek, keşfin mucizeler yarattığını düşünüyor. Bazıları ise aynı yere bakarak, keşfin ölüm getirdiğine inanıyor. Bazıları yiyecek toplamak için herkesin toplamasını bekliyor. “Kalanlar bana yeter” diyor. Kimileri ise en iyi meyveyi toplamak için herkesten önce yola çıkıyor.
Bakın bakalım, bu hikâyede siz neredesiniz? Seçtiğiniz yere göre bolluk algınızı mercek altına alabilirsiniz. Örneğin: “Fark etmez, olmasa da olur” diyorsanız, bu hikâyede meyveleri herkesten sonra toplayan kişisiniz. “Herkes alsın, ben kalanla idare ederim” diyorsunuzdur. İşte, ben tam da buydum.
Her birinizin bu hikâyeye nasıl cevap vereceğini merak ediyorum. Ancak önce bu hikâyedeki yerinizi değiştirmeniz gerekiyor. Her şey mümkün; siz hangisi olmak istiyorsunuz? Yaşamınıza bolluğu çekebilmek için önce derinlerdeki yargılarınızı iyileştirmelisiniz.
Örneğin, bir tarafınız ayda 700.000 TL kazanmak istiyor ve bu konuda imgeleme yapıyorsunuz. Diğer taraftan, parayı kendiniz için harcamıyor ve biriktirmeye çalışıyorsanız, burada bir çelişki vardır. Kendinize bir bakın: Parayı harcamaya, beğendiğiniz bir şeyi kolaylıkla almaya kendinizi layık görüyor musunuz? Kısaca, kendinizi layık bulmadığınız bir şeyi hayatınıza çekemezsiniz.
Bolluk yaratmanın birinci kuralı, kendini layık bulmak. Bununla birlikte, zenginliğin, varlığın ve bolluğun doğada zaten var olduğunu fark etmek gerekiyor. Kıtlık ve bolluğun yalnızca bir bilinç düzeyi olduğunu idrak etmek çok önemli.
Toparlayacak olursak, nasıl yaşadığınız, nasıl hissettiğinize bağlıdır. Her şey bol gibi hissediyorsanız bol olur; yok gibi hissediyorsanız ise yok. Bazı insanlar, kendilerine hep bir yardım geldiğine inanır. Ancak bu yardımı almak için kendilerini iyice sıkıştırırlar. Kimileri ise “şanssız” olduğuna inanır.
Hayatınızın herhangi bir yerinde bolluk adına oluşturduğunuz olumsuz kayıtları fark etmek ve iptal etmek gerek. Öğrendiğiniz her ne ise, o oradaki ana aittir. Geçmiş geçmiştir. Gelecek ise şu anda yaptığınız seçimlerden ibarettir.
Kesin yargılardan özgürleşerek, şimdinin ihtiyaçlarını anlayıp ona göre yaşamaya başladığınızda her şey değişmeye başlar. Bolluk için yaptığınız tüm niyetleri, geçmişin yargılarından özgürleştirmeniz sizi başarıya götürecektir.
Yaşamsal bir yetenek olan, anın ihtiyacını anda oluşturma yeteneği her bireyde vardır. Bizi durduran ise yalnızca yargılarımız ve kesin olarak etiketlediğimiz şeylerdir. Hayat hikâyeniz, sizin gibi canlı, değişen ve dönüşen bir şeydir. Unutmayın: Hayatınızın “altı”, belki “üstünden” daha iyidir. Kendi hikâyenizde nelere tutunduğunuza bir bakın. Kendinizi anlamak ve ileriye taşımak için bunu yapmak en iyisi.
Nasıl bir yaşam sürerseniz sürün, nasıl hissettiğiniz çok önemlidir. Çünkü hissettiğiniz şey, gerçekliğiniz oluverir.
Bolluk enerjisi; anda, bedende olmakla, alanı yargılardan bağımsız şekilde doğru biçimde anlayıp aksiyon almayı sağlar. Kendine güveni ve değer duygusunu artırır. Eğer yoksun hissediyorsanız, yaşamda neyin içinde olursanız olun, bir şekilde bunu deneyimlersiniz.
Mesela, kendinizi güzel hissediyorsanız, üzerinizdeki elbisenin çok yakıştığını hissediyorsanız, bu ışığı etrafa yayarsınız. Mutlu hissediyorsanız, bunu yayarsınız. Bu nedenle kalpten hissederek yaşamak ve kalp çakrasını aktive etmek çok önemlidir.
Şimdi kendinize sorun: Ne zaman aklınızın bildiğini yaptınız? Örneğin, zararlı olduğunu bilirsiniz ama sigara içersiniz. İncecik olmak istersiniz ama kötü beslenirsiniz. Mutlu olmak istersiniz ama hiçbir şey sizi mutlu etmez; gözleriniz hep bir kusur görür.
Bedeniniz nasıl hissediyorsa, onu yaşıyorsanız, şu soruyla bitirmek yerinde olacaktır:
Mutlu, bolluk içinde bir yaşamın anahtarı hisler ve hislere göre yaptığınız seçimlerse, neden bu alanın şifalanması için biraz çaba göstermeyelim ki?
What's Your Reaction?