Siz de Bir Romantik misiniz? Haydi, o vakit pencereye!

Eğer bir romantikseniz işiniz zor. Dünyada romantiklerin kapladığı alan gittikçe azalmakta. Bunu bir şikâyet olarak söylemiyorum. Algı değişimi dersek daha doğru olacak. Yaşamanın ve doğrudan iletişim kurmanın oldukça zor olduğu bir zamanda romantizm devede kulak gibi kalıyor; absürt, minicik ve önemsiz. Yıllar geçti, ben de naçizane olarak romantizmin yerini banknotlara bırakmasına tanık oldum. Önce şarkılar kirlendi, sonra okul sıraları, sokaklar ve evler kirlendi. Diyeceksiniz ki, sanki temiz miydik? Paranın saltanatı bugün başlamadı elbette. Paranın satın alamayacağı şeylere yapılan filmlerin son bulması da epey oluyor.
Evet, belki günümüz gerçekliğine pek de uymuyor romantizm. Her şey bu kadar hızlıyken, biraz yavaş ve gereksiz kalıyor. Belki romantizme inancımız yok, belki romantizm biçim değiştirdi. Kafamda zilyon sorular. Zamanı güzel yapan neydi? Bizi mutlu eden, değerli hissettiren neydi? Adına romantizm dediğimiz minik dokunuşlar değil miydi? Romantiklik yalnızca duygusal ilişkilerde sergilenen bir tavır değildir. Bir romantik her yerde romantiktir. Başka bir dünya algısıdır romantiklik. Başka bir kafa. Kimilerine göre yapmacık bir davranışlar silsilesi. Bana göre ise kalbin ta içinin görüntülenmesi.
Hani çocuklukta bir dönem vardır; her şeyin canlı olarak algılandığı bir dönem. Bazı çocuklar tüm oyuncaklarıyla iletişim halindedir. Ben de tam o çocuklardan biriydim. Hep kendimi insanlardansa oyuncaklara daha yakın hissederdim, onlarla kendimce bir dil geliştirmiştim. Çocukken bu yetenek hayatı epey eğlenceli hale getiriyordu. Hatırlıyorum da, her gece evde kriz olurdu çünkü yatağıma gittiğimde, çok sevdiğim kırmızı plastik yunus balığımı yatağıma alırdım. Sonra her bir oyuncağım beni al diye ağlardı. Yani ben öyle yaşardım ve tek tek tüm oyuncakları yatağıma taşır, her birine bir yer açardım. Sonra eciş bücüş uyumaya çalışırdım ve derken annem gelir, yataktan tüm oyuncakları alır, eşitlik sağlanırdı, uyurdum.
Bazıları yetişkin olunca da bu duygudan çıkamıyor. Psikologlar bunun tedavi edilmesi gereken bir durum olduğunu düşünebilir. Ama ben bu durumu çok seviyorum. Gerçeklikten kopma olarak tanımlansa da minik bir doz orada kalmak bence yaşamda harikalar yaratıyor.
Romantiklik bir gerçeklikten kopma hali değildir. Öğretilmiş şekilde görevli bir sunum hiç değildir. Romantizm, insanın içinden geleni duyması ve kalbini olduğu gibi sunmasıdır. Yani hissetmektir. Yaşanan siparişle verilmiş romantizm, romantizm değildir. Yaratılmış sanal romantizm tu kaka ilan edilerek yaşamlarımızdaki minik heyecanlar çalınıyor. Zannediyoruz ki iki kişinin çılgınlar gibi içinden geldiği gibi zıplaması çok saçma ve küçük düşürücü. Hep kurallar, yargılar, duvarlar oluşturuyor.
Artık şunları sormanın zamanı gelmedi mi? Mesela saçını hiç beğenmediğiniz birine "Saçların çok güzel" demek saçma değil mi? Ya da elinde gücü tutan kişiye herkesin güzellemeler dizmesi, arada birinin çıkıp "Kral çıplak!" demesi üzerine onun deli ilan edilmesi değil mi saçma olan?
Romantizm, yapmacık komplimanlar toplamı değildir. Gelen duyguyu yaşamak; mesela saçma bir şekilde metroda bir hikâye duyup ağlamak, çok sevinip zıplamak. Abartmadan, sade ve bir o kadar da özgür bir şekilde, bastırmadan, öğretilere sıkıştırmadan yaşamak değil midir romantizm? Susayan birini fark edip ona su vermek değil midir? Romantikler, etraflarında yaşanan hisleri hissederler ve buna bir reaksiyon verirler.
Bu kötü müdür, iyi midir? Bilmiyorum. Ben seviyorum. Bana canlı geliyor; yaşayan bir şey. Nefes gibi canlı, hiç yapmacık değil. Birinin yüzünün gülmesi için bir şey yapmak; minik sürprizler mesela, hep heyecanlıdır. Eğer bunu daha çok başta olmak için değil de, sadece kişinin yüzü gülsün diye yapıyorsanız... Düşünsenize, görecek ve nasıl güzel hissedecek, o anın gelmesini iple çekmez misiniz?
Bir de romantizmin bir şekli, kabuğu yok. Her bireyin romantizmi farklı bence. Sevginin dilleri olduğu gibi, romantizmin de var. Sorun bu dilde değil; yapay değil, gerçek olmasında yaşananın. Duygunun akmasında. Bir zafer kazanmak için değil, öyle basitçe içinden geldiği için yapılmasıdır.
Sorgulamamız gereken ise bizden çalınanın ne olduğudur. Bir çiçeğe bakarkenki enerjin nereye gitti? Denize bakarken, o çok sevdiğin yatak çarşaflarına bakarken, dünyanın parasını verip aldığın arabana bakarken... Daha sevdiklerine gelmeden, aynada kendine bakarken nerede o heyecan? Ne zaman kayboldu aynada yüzün? Peki, gözlerindeki kederi fark etmeyeli ne kadar zaman oldu?
O VAKİT BAŞLIYORUZ! AYNADAKİ GÖZLERİMİZDEN ÖNCE KENDİ GERÇEKLİĞİMİZİ HATIRLAMAYA. DERKEN YAŞAMA, ILIK ILIK HİSSEDEREK AKMAYA...
What's Your Reaction?






