Yok olmuş bedenlerde, hissiz ilişkiler

Aug 4, 2024 - 07:27
Aug 5, 2024 - 11:22
Yok olmuş bedenlerde, hissiz ilişkiler
           
               

Bu başlığı atarken çok düşündüm ve birilerinin bunları dile getirmesinin uygun olacağına karar verdim. Başlıktan anlaşılacağı üzere; son dönem sohbetlere de oldukça fazla konu olan erkek-kadın ilişkilerindeki değişimi konuşacağız. Bir soruyla başlayacağım: Acaba "özgür yaşayalım, özgür olalım" derken kalbimizin sesini dinlemeyi unutmuş olabilir miyiz?

 

O çılgınca sevilmeyi, inanmayı, güvenmeyi arzulayan içimizdeki sesi duymuyor olabilir miyiz? Ya da öyle bir gerçeklik olmadığına mı inandırdık kendimizi? Gerçekte ne istiyor bedenimiz?

 

Şehir insanının yaşadığı bilinç gelişimi ve kendine, ihtiyaçlarına yabancılaşma maalesef buralara kadar vardı. Önce tohuma yabancılaştık; ağaca, meyveye, sonra komşulara, insana, arkadaşa, doğaya, yeşile, hayvana. Bir de şehirli kibri eklendi üzerine; çok bildiğimizi düşünerek bir küçümseme geldi diğerlerine. İnsanlar ikiye ayrılmaya başladı: Şehirliler ve köylüler. Çok gelişmiş insanlık ve az gelişmiş insanlık. Evet, doğru, kurduğumuz şehirlerde bilincimiz gelişti. Bilgimiz, görgümüz arttı. Belki daha kolay kavrar olduk kendi sınırlarımızı. Peki ya duygularımız, fiziksel becerilerimiz? Üretmeyi bilmeyen insanlara dönüştük. Hadi, bu önemli değil diyelim; peki ya sevmek? Kaçımızın kalbi aşkla çarpıyor? Her ne yapıyorsak aşk ile yapıyoruz. Oysa aşkı hissetmek insanı yaşatan şey. Bir adımı atarken neye dönüşeceğini bilmeden, heyecanla, tıpkı tohum eker gibi atmak mucizeleri bize doğru çekecektir. Bu titreşime öylesine uzak yaşıyoruz ki! Üstelik bunu doğal sanıyoruz. Güne "Offf" diye uyanmak, uyanmaktaki isteksizlik, yorgunluk halini doğal sanıyoruz. Oysa yeni bir gün başlıyor. Ne kadar heyecanlı! Yeni bir deneyim. Her şey ne kadar yeni! Bakacağımız insanların adları aynı olsa da, gözleri yüzleri yeni. Kavrayışları yeni. Biz her şeyi aynı sanıyoruz. Oysa hiçbir şey aynı değil.

 

Sonrasında ne oluyor, ben size söyleyeyim: Bir huzur, bir neşe arayışı başlıyor içimizde. Sevilmek istiyoruz. Bir baktık, aşk oyunlarının içinde kaybolmuşuz. Pornografiyi sevişmek sanıyoruz. İçimizdeki unutulma korkusu bizi bir dizi atraksiyona sokuyor; her şeye rağmen unutuluyoruz. Her ilişki çalmayan telefona dönüşüyor. Belki küfredip geçiyoruz. Çünkü bunu da normal sanıyoruz. Dokunmayı, dokunulmayı unuttuk. Birinin elini tutmayı, bundaki güzelliği unuttuk. Birden başlayan o öğrenilmiş şefkat ve ilgi puf diye bir gecede bitiveriyor. Ve her şey aynı: ilişki sürerken kişiler değişiyor sadece. Tüm bunları doğru diye yaşıyoruz. Kadınlar zannediyor ki erkekler bunu istiyor, erkekler zannediyor ki kadınlar böyle seviyor. Bir de alttan verilen kaçma kovalama hikâyesi var tabi. Biz o çok bilinci gelişmiş insanlar bunların içinde kaybolup bazılarımız küfrederek yalnızlaşmayı seçiyor, bazılarımız ise maceradan maceraya koşuyor. Evli adamlar, evli kadınlar. O hiç vazgeçilmeyecek olan, vazgeçilmesi beklenen evlilikler. Peki, ne yapacağız? Ya da ben ne diyeceğim, sözü nereye getireceğim?

 

Eskiden kaosun insanı beslediğini düşünürdüm. Kaostan geldiğimizi. Biliyorum ki hâlâ böyle düşünenler var. Belki de doğru, belki de kaos geliştiriyor. Sınırları zorluyor belki. Tüm bunlardan bağımsız olarak artık biliyorum ki insan kaos istemiyor. Bu kendini bulma koşusunda bazı yollara giriyor çıkıyor. Deneyim okulunda sınavlar veriyor. Tüm bunlar olurken ortak payda; herkes kabul görmek istiyor. Yargılanmadan kendini ifade etmek. En çok ihtiyacımız olan şey açıklık. Her birey güvenmek, inanmak, sevmek, sevilmek istiyor. Peki ya sevgiye inancımızı kaybettiysek? Babamıza bile güvenmiyoruz ya hani. Bunların hepsi de laf. Tabi. İçimizden derinlerden sevilmek isteyen kalp, güvenmediğinde bir kaos oluşuyor. İnanın, bu bizim için iyi değil. Hani kimseye inanmayarak kendimizi güvende sanıyoruz ya, bu da koca bir yalan. Çünkü sadece kendimize inanmıyoruz. Bu yüzden hep onaylanmak zorundayız. Yeterince güzel miyiz? Yapabildik mi? Hep kendi değerini dışarı bakarak tanımlayıp, sonra da o yarattığın gerçekliğe inanır oluyorsun. Kendin için. Her şey daha da karışıyor. Evet, herkes güzel ve mükemmel ise neden olmuyor bu iş? Çünkü etrafımızdaki aynaların hiçbiri gerçek değil. Gerçekleri zaten dinlemiyoruz; o aynalar kırılsın, parçalansın istiyoruz. Bize güzel, yalancı aynalar lazım. İçimizdeki eksik olan değeri bize varmış gibi hissettirecek. Bu yüzden plazalarda ticari işler yaparken kendimizi uzay bilimci gibi filan hissetmemiz sağlanıyor. Evet, yıldızsın. Ya sonra ertesi gün çöp'sün. O vazgeçilmez'sin. Şimdi kendinize bir sorun, tüm bunlara inanıyor musunuz? Siz kendiniz için 5 dk. vakit ayırmazsanız, bir başkası size niye özen göstersin ki? Bakın, harcadığınız paralar, harcadığınız zaman; hep dışarıya daha iyi görünmek için değil mi? Sosyal medya tam da burada işe yarıyor. Bizi olmak istediğimiz gibi sunuyor. Peki, kendi gerçeğin ne? Bir 5 dk. ayırıp gözünü kapatıp içine dönüp bu soruyu sor desem? Herkesin hiç vakti yok oluyor. İstiyoruz ki birileri bizim için yapsın, bize özen göstersin. Sevsin. Coşkulandırsın, güvendirsin, ikna etsin aşkın gerçekliğine.

 

Hodri meydan! Önce maskeni çıkar, bir bakalım. Bir gözünü kapatıp 5 dk. his alanında neler oluyor, bir merak et. Bırak başkalarının ne hissettiğini, ne düşündüğünü, neyi sevdiğini; bir de bu soruları kendin için sor bakalım. Diğerlerinden bağımsız olarak senin fikrin ne? Çay mı seversin, kahve mi? Nasıl sevişmeyi seversin, sevgi dilin ne? Kendini sevmeyi ne vakit bıraktın? Bir bak bakalım. Ne zaman kendi kalbini duymayı bıraktın? Kalbin sana aldatıldığını bas bas bağırırken ne zaman duymadınsa. Sonra bu kötülük senaryosuna inandırdın kendini.

 

Ben yazdıklarımla size sadece bir fikir verebilirim. Kendi deneyimimden. Ben kendi içimdeki huzuru ve aşkı keşfettiğimde his alanımda daha büyük bir gerçeklik oluştu. Kendi gerçeğimi, neyi yapabildiğimi ve neyi yapamadığımı net bir şekilde biliyorum. Geleceği falcılara sormak yerine merak ederek pozitif yaratımlarda bulunmayı seçiyorum. Bir şeyler aksın, yoluna girsin istiyorsanız; önce eleştirmeyi bırakın. Her şey şu anda mükemmel. Her şey birbiri ile bağlı. İçinizdeki coşkuyu ateşleyin. Kalp inanılmaz bir nöron ağına sahip. Kalbinizin ne istediğini, neyin iyi gidip neyin gitmediğini, ne istediğinizi, kalbinizin potansiyelini açın.

 

Unutmayalım ki burası dualite evreni. Yani zıtlar bir arada olmak zorunda. İyi ve kötü burada olacak. Siz olmak istediğiniz yeri seçin. Orada olacaksınız. Kimseyi suçlamadan, karalamadan. Her seçim size ait. Dikkat! Etiketlenmiş hayallerin peşinden gitmeden, kendi gerçekliğinin peşine düşerek. Kalp çakranı açarak, daha güzel, daha coşkulu sevmelere o vakit.

What's Your Reaction?

like

dislike

love

funny

angry

sad

wow